SON DAKİKA

SÖZLÜ EDEBİYATIN SESLİ ÇIĞLIKLARI, ÇİROKLAR

02 Kasım, 2011 17:51 Güncelleme: 02 Kasım, 2011 17:51 SÖZLÜ EDEBİYATIN SESLİ ÇIĞLIKLARI, ÇİROKLAR

Nihat GÜLTEKİN

”Hebu tunebu  carek ji caran,rehmet dê û bavên guhdaran,xeyn cenderme û tehsildaran..”

Kürt toplumunun yazılı kültürü yeterince gelişmemiş. Bu anlamda Kürt sözlü edebiyatı öteki toplumlara kıyasla daha büyük anlam kazanmaktadır. Toplumların acı,sevinç,özlem,başkaldırı gibi çeşitli duygularını ve düşüncelerini yansıtan sözlü edebiyat ürünleri,gayri resmi tarihin de en önemli kaynaklarıdır.

Kürt Edebiyatında sözlü edebiyatın ayrı bir yeri vardır. Kürt edebiyatı, sözlü halk edebiyatı ve yazılı edebiyatı olarak ikiye ayrılır. Sözlü edebiyat halk edebiyatının tarihi binlerce yıl öncesine kadar dayanıyor. Bu edebiyat türü halk arasında çirok diye bilinen hikayeler, masallar çok gelişkindir ki bunlar Kürt halkının kültürünü, geçmişini ortaya koyması anlamında da çok önemli eserlerdir. Çiroklar sözlü edebiyatın temel taşlarını oluşturur. Hiç şüphesiz, çağlar boyunca kendisini sözlü olarak devam ettiren Kürt dilinin en büyük icracılarındandır çirokbejler. Çirokbejler çirokları ile kendi değerlerinden uzaklaştırılmak istenen toplumun  buna karşı kendi kimliğini, değerlerini, dilini,kültürünü ve inançlarını sahip çıkmasını görmekteyiz.Çiroklar; insana, insanlığa bir dil; kimlik, tarih, benlik, bellek veren ses,  insani anlatıyı zamanlar boyu, kesintisiz bir çağlayan haline getiren birer kaynak olarak, Kürt kültürü ve tarihinin günümüze taşınmasında önemi rol oynamışlardır.

Bizler ilk okul sıralarında iken Türkçe konuşmak dışında Kürtçe dilinin yaşam alanı yoktu.Yasaklanmıştı Kürtçe dili. O dönem okuyan herkesin üzerinde bu baskı ve yasakların büyük etkisi olmuştu.Okulda Kürtçe konuşma yasağı o kadar etkiliydi ki, çoğu kişi daha ortaokul yıllarında Kürtçeyi unutmuş ve Türkçeyi en iyi şekilde konuşmak için kendisini zorluyordu.O yıllarda köylerde,hatta şehirlerde televizyonun  evlere girmediği zamanlarda bazı evlerde toplanan aile efradı ve komşular şöyle bir cümle ile derin bir sessizliğe bürünüyorlardı,”Hebu tunebu  carek ji caran,rehmet dê û bavên guhdaran,xeyn cenderme û tehsildaran..”

Kışın uzun geceleri ve yazın serin ve sıcak günlerinde bir kültür haline gelen çirokbejlerin çirok anlatımları, bugünkü insanların  televizyona endeksli ferdi hayatın çok ötesinde bir yaşam tarzı demekti elbette. Ailelerin kalabalık oluşlarından ileri gelen doğal bir dinleyici topluluğu  hazır idi.İnsanların  dinlediği bu çirokbejler ve çiroklar uzun dönem insanların ruhunu ve hayal dünyasını Kürt maneviyatının derinliğiyle  sarmış ve şekillendirmiştir.Kürt çocukları üzerindeki asimilasyon politikaları bu çirokbejlerin anlatımları sayesinde pek sonuç almamıştı diyebiliriz.Yani bu kültürün ruh ve hayal dünyasında şöyle bir sonuç doğurduğunu belirtebiliriz,en azından kişilerin bilinçlerinin arka planı hep Kurdî kaldı.

Okuma yazmanın gelişmediği, tekniğin yaygın olmadığı o günlerde, en ilginç ve dikkat çekici şey ise uzun zamanlardan beri anlatılan bu masalın anlatıcılarının büyük bir kısmının çoğunluğu okuma-yazma bilmiyor olması. Serhatın tüm il ve ilçelerinde, köylerinde, hatta mezralarında Kurmancî aksanıyla duru bir dille anlatırlardı çirokları. Bu gün bile insan çirokları derleyip toplarken, günümüzde çok az kullanılan orjinal  Kürtçe kavramlarla karşılaşıyoruz. Belki bundandır çocukluğumuz da dinlediğimiz bu çiroklar- masallar yasaklı kültürümüzün en saf, en önemli değerleri olarak hafızamıza kazınmış ve toplumsal bir bellek işlevine kavuşmuştur.

Serhad bölgesinde çirokların etkisinin olmadığı ev yok gibi. Hangi köy ,ilçe,şehre giderseniz gidin, bir şekilde  çirok kültürüyle karşılaşmak mümkün.Yıllar önce Bazidde yapılan Ehmedê Xanî Festivaline katılan Prof.Celile Celil ile uzun uzun çiroklar üzerine konuşmuştuk.Konuşma sırasında şöyle bir ah çekerek şunu belirtmişti,” Çirokların kaynağının buralar olduğunu,bunun üzerine neden çalışmadığımızı ” sormuştu.

Yüzyıllar boyunca dilden dile yürekten yüreğe akan bu çirokların unutulmaya yüz tutması kendisini üzüyordu. Haklıydı da.Bir dönem halkımızın özlemlerine,umutlarına,diline - tarihine ve felsefesine ışık tutan çiroklarımızı bilen çok az kişi kalmış,çok az kişiyi de heyecanlandırıyordu.Çocukluğumuzda bizlere  saatlerce çirok anlatan insanlardan bazılarını bulmak çok zorlaşmıştı. Onlar da derin bir sessizliğe gömülmüş, adeta bildiklerini kendileriyle mezara götürecekleri günü bekliyorlardı. Köylere giren televizyon, çirokbêj’lerin (öykü anlatıcılarının) yerini almıştı. Bu kültür zamanla çirok ve sözlü edebiyatı ortadan kaldıracak derecede insanları etkisi altına almıştı. Bu durum, beni derinden sarsmış ve yeni arayışlara itmişti. Kültürümüzün sosyolojik özelliklerini yansıtan çiroklar için bir şeyler yapmam gerektiğini düşünüyordum.Halkımızın edebiyat ve dil zenginliği çiroklarda - masallarda gizli olduğu bilinciyle bir proje oluşturdum.Çirokları toplayacaktım.1980 li yıllarda bu çalışmaları yapan Almanya da yaşayan Mehmet Gültekinin konuşmaları benim için ön açıcı ,nefes açıcı bir rol oynadı.Her topladığımız çirok bizde yeni heyecan yaratıyordu. Kürtçe bir masal diliydi, çiroklar o  ahengi o güzelliği kendi bağrında taşıyordu.Bunun gün yüzüne çıkması için bir şeyler yapılmalıydı.

İlk önce bir ses kayıt cihazı ve kamara ayarladım. Şehirde ve köylerde bu işlerle haşir neşir kişileri bulmak için epey kişi ile konuştum. Bula bulduğumuz kişiler aracılığıyla birer birer bazı çirokları kaydetmeye başladık. Zamanla severek yaptığımız bu işte elimize epey kaynak geçti.Yaşadığımız bir çok zorlukta oldu.Her tarafa gitme durumlarımız olamadı.Zaman sorunu yaşadık.Bizim hazır olduğumuz zamanlarda onlar,onların hazır olduğu zamanlarda bizler hazır olamadık.Çoğu zaman bu çalışmaları gereksiz bulanlar da oldu.İnsanları ikna etmekte zorlandığımız zamanlar da oldu.Nihayetinde bilenlerin çok az olduğu gerçeği ile yüz yüzeydik.İran Kürtlerinin de bu konuda epey zengin birikimleri olmasına rağmen son yıllardaki siyasal gelişmelerden dolayı bu çalışmalardan hep uzak durmayı tercih etmelerine de tanık olduk.Hala çirok toplama uğraşlarımız devam ediyor.Bulmaya çalışmak için epey çabalarımız da var.İlerde bunlar  halkımızın belleğini oluşturacaktır.Bir toplumun, varlığını sürdürebilmesi için belleğinin olması gerekir. Belleğin korunması için sözlü kültürünün korunması, görsel arşivlerinin olması gerekir..Bizim yaptığımız da bunlara hizmet edeceği inancındayım.

Sonuç olarak,

Ehmede Xaninin dediği gibi,

“Kalbim ilim cevherinin sedefli  kutusudur,

Okuyan, yorumlayan anlamazsa, mana ne yapsın?”

Kürt toplumu içinde bir dönemler çiroklar gecelerin en büyük edebi çalışmaları idi. Çiroklar yaşamımızı bir zamanlar güzelleştirmişti. Yeter ki bu kültürü inceleyip, sedef kutusundaki cevheri keşfedelim.

Yorum Ekle