SON DAKİKA

CHP VE DERSİM

19 Kasım, 2011 07:27 Güncelleme: 19 Kasım, 2011 07:27 CHP VE DERSİM



A.Yazar Mehmet YARDIMCI


Son günlerin yakıcı gündemleri olan Van Depremi,Bedelli Askerlik,Vicdanı ret vb.olgular arasında bir de CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün ''1938 Dersim Olayları'' ile ilgili açıklamaları ve CHP'nin verdiği tepkili tartışma yeni bir gündem daha oluşturdu.Bu kadar yakıcı gündemler arasında ''Buda nerden çıktı? Şimdi sırası mıydı?'' diyemeyiz.Bu olay 80 yıl önce yaşanan bir yaradır.Hüseyin Aygün'ü siyasetten sevmezsek de söyledikleri ve yazdıkları tarihi belgelere dayalı olduğundan gözümüzü kapatacak halimiz de yok...

1938'de Hüseyin Aygün'ün ailesi Dersim'den Kütahya'ya sürülür.17 yıl sonra Kütahya'dan Dersim'e geri dönen Aygün'ün babası Ali Aygün,Dersim Valiliğine başvurarak kayıp olan aile fertlerinin akibetini sorar.Valilik, 27 Ağustos 1955 yılında babasına şöyle bir yazılı belge verir: ''Hüseyin Altıntaş'ın nüfus hane kayıtlarında adı yazan Hüseyin kızı Humar ve Hüseyin evlatları Humar'dan doğma Elif,Mehmet,Hadice,Ahmedi,Suzan,Alicemal,Hetip ve Emine'nin 1938 harekatında İMHA edildiği ve aile reisi Hüseyin Altıntaşın'da 952 yılında öldüğü, haneden yalnız Ali Aygün'ün sağ kaldığı anlaşılmaktadır.''
Yukarıdaki yazılı belgeyi saklayan Ali Aygün yıllarca oğlunun okuyup avukat olmasını bekler.Oğlu Hüseyin Aygün Avukat olunca 56 yıl sonra bu belgeyle gerek o zamanın yöneticileri gerekse devlet hakkında dava açar.Avrupa İnsan Hakları mahkemesine de başvuran Aygün aynı zamanda aile fertlerinin iadeyi itibarını da ister.Aynı zamanda araştırmalara da girerek ''Dersim 1938 ve Zorunlu İskan'' diye de bir kitap yazar. Milletvekili seçildikten sonra seçmenlerine verdiği sözün gereğini yaparak bu durumu meclis kürsülerinde dile getiriyor.Yanlış bunun neresinde? CHP'nin gösterdiği tepkiyi ve alınganlığı anlamak mümkün değil.

1935 yılında Mustafa Kemal TBMM'nde yaptığı bir konuşmada kısaca şunları söylüyor : ''Dahili işlerimizden en mühim bir safra varsa o da Dersim meselesidir. Ezilmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır.''
İhsan Sabri Çağlayangil anılarında : '' 1937 yılında Atatürk'ün talimatıyla Elazığ'a gittiğini,beyaz donluların, Atatürk buraya geldiğinde önüne çıkıp onu rahatsız etmemeleri için bir an önce Seyidrıza meselesinin hal edilmesi'' gerektiğini açıkça anlatıyor. Yine devamla Çağlayangil şunları söylüyor : ''İşin bir an evvel bitirilmesi için mahkemeleri tatil günlerinde bile çalıştırdık.Akşamları elektrik olmadığından traktör ve araba farlarının ışıklarıyla aydınlatma yaparak mahkemenin çalışmasını sağladık.'' diyor.O bunları söylüyorsa CHP neden çekiniyor? Yine anılarının başka bir bölümünde sıkılmadan şöyle diyor: ''Mağaralara saklananları da fare zehiri atarak öldürüyorduk.'' Bundan daha açık itiraf olabilir mi?
Ayrıca Seyidrıza'nın yaşının mahkeme kararıyla küçültülerek,oğlunun yaşı da büyütülerek idam ettirildiğini de belirtiyor.Hem de son arzusu yerine getirilmeden oğlu babasının gözleri önünde dakikalarca darağacında sallandırlıyor.

Dersim'i bombalayan pilot Sabiha Gökçen Atatürk'ün manevi kızı değil miydi? İsmet İnönü'nün Celal Bayar'ın tüm olup bitenlerden haberi yok muydu? CHP'nin ve Kılıçdaroğlu'nun bu belgelere direnmesine anlam vermek zor değil mi? Acaba Kendinizle ve tarihle ne zaman yüzleşmeyi düşünüyorsunuz?


Dersim Olayları sırasında 10 yaşındayken cesetler arasında kurtulan bir kız daha sonraları duygusal ve belge değeri olan şu acıklı mektubu kaleme alıyor :

''Siz hiç kan deryasında kurşun yarasıyla ölüler altında kaldınız mı? Toplu katliamı bizzat yaşadınız mı? Siz hiç katliam anını gözlerinizle gördünüz mü? Ben gördüm.Kör olsaydım da görmeyeydim.Yaşlı dedeler,nineler,elleri kınalı gelinler,çoçuklar.Tekmil Dersimli siviller.Dört yandan üzerimize çevrili namlular...
Ey duyarlı insanlar! Katliamdaki tüm acıları nasıl resmetmeli?Kanın rengi bellidir.Kızıldır.Peki ya duyduğum acı çığlıkların rengi nasıl olmalıdır? Bunları anlatıp ve yazıya dökmek nasıl mümkün olabiliyor?
Ben böyle bir kan deryasınn ortasındaydım! Sol bacağım ve sol omzumdan yaralıydım.Kanlar içinde yarı baygındım.Boz elbiseliler sağ kalan yaralıları öldürmek için geri geldiler. Ölülerin üzerine basarak yürüdüler ve kontrol ettiler.Süngülerle dürtüler.Gece yarısı uyandım.Etrafıma baktım.Gökte kızıl aydı parlayan! Yerde kızıl kan!
Anam yanımda kanlar içnde yatıyordu.Beyni cıvık cıvık bir hamur gibi etrafa yayılmıştı.Babam kan deryasında ceketinden tanıdım.O yıl gelin olmuş ve ilk çocuğunu doğurmuş yengem yerde kıvrandığı yerden bebesine bakıyordu.Sağ kalan bebe kan deryasında anasının memelerine saldırıyordu.Kan ile sütü birlikte emiyordu. Birinin karnı parçalanmış,bağırsakları dışarı fırlamış! Yaralı kollarıyla bağırsaklarını avuçlamıştı.Leş kartalları kan kokusunu almış,havada dolanıyordu.Hızlı bir dalış yapan kartal yengemin bebeğini kaptı ve göğe kalktı.Yengemin bilinci yerinde ama hareket edemiyordu.
Çakallar ve diğer etçil hayvanlar da bundan nasibini alıyordu.O an bir Dersimli Hızır gibi yetişti.Beni kapıp kaçtı.Çakallardan kurtardı.Bir ormanlık alana vardığımızda yine boz elbiseliler meydana istif ettikleri cenazelerin üstüne döktükleri benzinle yakıyorlardı.Etrafa yayılmıştı et kokusu.

Keşke ilk kurşunla ben de öleydim! O çığlıkları duymaz olaydım.O kızıl meydanı görmez olaydım. Bu ne biçim gaddarlık,ne biçim zulümdü! O katiller de insandı ben de...Ve ben o vahşetten,o kanlı günden beri insanlığa kırgınım! İnsan olmaktan utanırım!
Bu olayı her hatırladığımda tiksinti dolar içime,ruhum bunalır! Asırlar geçse de aradan gördüklerimi unutamam.
Keşke o an taş kesilseydim de bu katliam anını görmez olaydım...'' (*)


(*) Celal Yıldız Kronolik Dersim Tarihi,Su Yayınları.

Yorum Ekle