SON DAKİKA

BİR İL, BİR EVLİYA; 03- AFYONKARAHİSAR ABAPÛŞ-İ VELÎ HAZRETLERİ

11 Aralık, 2020 08:45 Güncelleme: 11 Aralık, 2020 08:45

BİR İL BİR EVLİYA

03- AFYONKARAHİSAR ABAPÛŞ-İ VELÎ HAZRETLERİ

Esselamu aleykum değerli gönül dostları, bugün ki BİR İL BİR EVLİYA adlı gönül muhabbeti durağımızda yüce rabbimiz nasip ederse Afyonkarahisar ile devam edeceğiz. Sizlere buradan bir başka yüce Allah (c.c) dostu olan Abapûş-i Velî hazretlerinden bahsetmeye çalışacağız. Doğum tarihi hakkında ne yazık ki kesin bilgilerimiz mevcut değildir.

Sevgili dostlar Abapûş-i Velî hazretleri, Anadolu evliyâlarındann olup, asıl ismi Bâli Mehmed Çelebi olup, Bâlî Sultan olarak da bilinir. Germiyan şehzâdelerinden olan Hızır Paşanın oğludur. Dedesi Süleymân Şah, Mevlânâ Celâleddîn Rûmî'nin oğlu Sultan Veled'in kızı Mutahhara Sultan ile evli olduğundan, soyu Mevlânâ hazretlerine ulaşır. Babası ona, saltanat elbisesi yerine tarîkat abası giydiği için "Abapûş-i Velî" lakabını vermiştir. Abapûş-i Velî hazretleri küçük yaşta ilim öğrenmeye başlar. Kısa zamanda ilim tahsîlini tamamlar. Ahlâk ve edeb nümûnesi idi. Küçük yaşta olmasına rağmen Mevleviyye tarîkatı büyüklerinin mânevî bakışlarına kavuştu. Nihayetinde insanlara doğru yolu göstermek üzere icâzet, yani diploma alır. Devrinin büyük âlimleri ve devlet ileri gelenlerinin çoğu onun sohbetlerini tâkib ederlerdi. Tîmûr Han Afyon taraflarına geldiğinde, onun bölgesine girmedi ve bâzı ihsânlarda bulunmak isteyince; "Bizim abamız, elbisemizi terk ve ihtiyaçsızlık elbisesidir" deyip kabûl etmedi. Tîmûr Han Abapûş-i Velî hazretleri hakkında; "Böyle zatlar boş değildir. Allahü teâlâdan başkasından ne korkarlar, ne bir şey beklerler. Şahların gönüllerinde onların heybeti, korkusu yer etmiştir." dedi. Abapûş-i Velî'ye Bir gün en çok sevdiği oğlu Mehmet Çelebi'nin vefat haberi geldi.

O zaman Abapûş-i Velî :

"Hakk'ın rahmetine mi kavuştu? Hayır, yanlışınız var, o uyuyor.

Bu defa yanıldınız" dedikten sonra, hemen küçük oğlunun yattığı odaya sessizce girdi, üzerindeki örtüyü kaldırarak :

"Uyuyor musun Mehmet'im! Bu ne uykusu ? Senin bu dünyada hizmetin var.

Uyan Mehmet'im uyan" dedi.

Mehmet Çelebi uykudan uyanırcasına, tatlı bir mahmurlukla gözlerini açtı ve babasına uzun uzun baktı. Abapûş-i Velî hemen oğlunu dergaha götürerek, kırk günlük riyazat ve uzlete soktu. Hızır (a.s.) makamı olarak anılan babasının dağdaki bacasız¸ penceresiz odasını çilehane olarak kullanarak¸ hayatının büyük bir kısmını burada uzlete çekilerek geçirdi. Mevlevîhane'nin postnişini olduktan sonra devletin ileri gelenleri¸ âlimlerin pek çoğu¸ talebeleri ve eşraftan bazıları onun sohbetlerine katılır istifade etmeye çalışırlardı. Zaman zaman da insanlar arasına çıkıp¸ onların emr-i bil ma'ruf nehy-i a'nil münker yani Allah'ın emirlerini yerine getirmeleri yasaklarından da kaçınmaları için gayret gösterirdi. Kerametleri arasında gösterilen hadiselerden biri de şudur. Allah Teala'nın izniyle ocaktaki ateş ona hiç tesir etmedi. Bu durumu gören kötü zan sahiplerinin kalplerindeki fena düşünceler kayboldu ve o büyük zata samimi olarak bağlandılar. Timur Han'ın Anadolu'yu istilası sırasında, devlet hazinesinin süsü olmak üzere bir fermanla, Mevlana Hazretleri'nin Dîvân-ı Kebir'i türbeden alınarak Maveraünnehr'e götürdüler.

Daha sonra bölgede çıkan karışıklıklar sonucu bu eser, bozuk bâtınî fırkasından olan Şah İsmail'in eline geçti. Bunun üzerine Mevlana Hazretleri'nin manevî işaretiyle bu eserin Şah İsmail'in elinden alınıp, eski yerine konması emredildi. Bu görevi Mevlanâ Hazretleri Sultan Divânî Hazretleri'ne vermiş bulunuyordu. Sultan Divânî Hazretleri, önce Konya'ya gelip, Mevlana Hazretleri'nin kabrini ziyaret etti. Sonra da İran'a doğru yola çıktı. Sultan Dîvânî Hazretleri her uğradığı yerde halka nasihatlerde bulundu. Bu yolda Şah İsmail ve adamlarından çekmediği kalmadı. Bir çok kerametleri görülen Sultan Divânî Hazretleri, sonunda Dîvân-ı Kebir'i alıp getirmeye muvaffak oldu. Sultan Dîvânî Hazretleri Mısır dönüşünde Şam'a geldi. Burada halka vaaz ve nasihatlerde bulundu. O sırada Şam'da halkı rahatsız eden bir kadı vardı. Bu kadı, büyük

mürşid Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'nin kabrini çöplük haline getirmişti. Sultan Dîvânî Hazretleri Afyon'a dönerken yolda Yavuz Sultan Selim Han'la karşılaştı. Şam'a vardığında Şeyh-i Ekber Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'nin kabrinin çöplükten temizlenmesini buna sebep olan kadının da terbiye edilmesini tavsiye etti. Afyon'a geldikten sonra bir gün talipleri ile sohbet ederken ansızın :

" O kadı kendi ateşi ile yandı. Onun işi halledildi.

Muhyiddin-i Arabî Hazretleri'nin türbesi temizlenip tamir edildi. Mısır, Yavuz Sultan Selim'e teslim oldu" buyurdu.

Babası Abapûş-i Velî Hazretleri ile Sultan II. Bayezid-i Velî arasında nasıl yakınlık ve samimiyet var idiyse Sultan Dîvânî ile Yavuz Sultan Selim Han arasında o derecede yakınlık vardı. Yavuz Sultan Selim Han zor günlerinde Sultan Dîvânî ile mektuplaşırdı. Sultan Dîvânî Hazretleri, ömrünün sonuna doğru ansızın vefat edeceğine dair bazı alametler gördü.

Abapûş-i Velî Hazretleri 1485 senesinde vefat eden Mevlevî Dergâhının bahçesine defnedildi. Yüce Allah Sırrını Mukaddes ve Mübarek kılsın. Amin..

Kaynaklar

1) Anadolu Evliyaları

2) Osmanlı Alimleri

3) Afyon’un Manevi Büyükleri adlı internet sitesi.