Dün Türkiye ve Suriye arasındaki Akçakale sınır kapısından üç bin kişi birden giriş yaptı. Türkiye'de zaten resmi ya da gayri resmi 400 bin civarında ifade edilen Suriyeli mültecilere bir çırpıda eklenen bu sayı, Akçakale'nin tam karşısındaki Tel Abayd'daki çatışmaların topçu atışlarıyla yoğunlaşması ardından yaşandı.
Bir süredir benzeri bir durum, Ceylanpınar'ın tam karşısındaki Rasulayn kasabasında da gözleniyor. Suriye'deki petrol ve gaz yataklarının da bulunduğu bu bölgelerin hâkimiyeti için El Nusra cephesi militanlarıyla, Demokratik Birlik Partisi (PYD) militanları. Daha açık ifade edelim: El Nusra, terörizmi uluslararası kurumsallığa ulaştıran El Kaide'nin Suriye kolu, PYD ise yasadışı PKK'nın Suriye kolu. Yani Türkiye-Suriye sınırında aslında El Kaide ile PKK savaşıyor.
El Kaide'nin ne kadar dişli bir örgüt olduğunu yeniden anlatmak belki gereksiz... 11 Eylül 2001 saldırıları ardından ABD ve Batı Avrupa bütün güvenlik sistemini El Kaide saldırılarına karşı yeniden kurguladı ve kurgulamaya devam ediyor.
El Kaide'nin Arabistan kolunun başındaki Yemenli Nasır El Vuheyşi'nin örgütte iki numaraya terfii nedeniyle ABD'nin bölgede alarma geçtiğini biliyoruz. Öte yandan PKK ile uğraşmak El Kaide için de kolay değil. Neticede NATO'nun ikinci büyük ordusu sayılan Türk ordusu, ayrıca polis ve istihbaratıyla 30 yıllık savaşında, liderini kaptırsa da ayakta durmayı becermiş bir örgüt bu.
Dahası, PKK, bir süredir Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Kürt sorununa siyasi bir çözüm bulmak hedefiyle MİT üzerinden başlattığı diyaloğun muhatabı. Erdoğan'ın ana hatları Adalet Bakanı Sadullah Ergin koordinasyonunda BDP ile konuşularak hazırlanmış bir 'Demokratikleşme' paketini, diyalog sürecinin ikinci aşaması çerçevesinde açmaya hazırlanıyor. PKK bu paketin 15 Ağustos'tan önce açıklanmasını istiyor.
15 Ağustos, 1984'te PKK'nın Şemdinli ve Eruh'taki kanlı baskınlarıyla silahlı mücadeleyi başlatmasının yıldönümü. O tarihe dek paket açıklanmazsa eylemlere başlayacakları tehdidini, 11 Ağustos gecesi Kato Dağı eteklerinde, güvenlik güçlerinin müdahale etmediği kitlesel bir gösteriyle 'kutlayarak' ortaya koydular.
Diğer yandan PKK'nın cephe örgütü KCK'nın yeni eşbaşkanı Cemil Bayık, hafta sonunda Irak, Suriye ve İran'dan Kürt örgüt liderlerini Kandil'de ağırlayarak Suriye'deki durumu görüştü. Bu görüşme sonrasında Irak'taki Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, gerekirse PYD yardımına gideceklerini söyledi. İşte bu koşullar altında, PKK, Ankara'dan El Nusra'nın PYD'ye saldırmasını engellemesini istiyor.
Hükümetin PYD'ye, yani PKK'ya yardım ettiğini iç kamuoyuna anlatması güç olur. Hiçbir şey yapmaması da PKK ile diyaloğu tehlikeye atabilir; o nedenle en fazla dün yaptığı gibi kapıları açarak sivil halkı koruyabilir.
Öte yandan Ankara, Suriye'deki muhalif güçlerin zayıflamasını istemiyor. Bu durum El Nusra ya da El Kaide'nin umurunda olmamasına ve ÖSO resmen El Nusra'yı dışlamış olmasına karşın, Şam'a karşı cephenin daha fazla zayıflamasını istemiyor.
Gerçi ÖSO lideri Selim İdris, Beşar Esed'in memleketi Lazkiye'de çekildiği bildirilen fotoğraflarını basına dağıtıyor ama Mısır'da Müslüman Kardeşler destekli Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin askeri darbeyle devrilmesinden bu yana Kardeşler'in yıldızı bütün Ortadoğu'da sönmeye yüz tuttu. Muhalif hareketin ana kitlesini Kardeşler'in oluşturduğu Suriye de bundan etkilendi.
Son iki yıldır Türk-Suriye sınırında ABD ve Rusya arasında bir nevi İkinci Soğuk Savaş yaşanıyordu. Şimdi buna daha yerel ölçekte bir vekâlet savaşı, El Kaide-PKK savaşı da eklendi.
Türkiye'nin Suriye'deki iç savaşa dahli, Ortadoğu'daki Sünni-Şii çatışmasında da ters köşede bıraktı bir yandan; iki THY pilotunun Suriye'de ÖSO (ya da Nusra, tam olarak bilinmiyor) kaçırılmasına misilleme olarak Lübnanlı Şii militanlarca kaçırılması buna örnek.
İşte bütün bu nedenlerden dolayı, Ankara sınırlarında yaşanan bu kargaşayı belli bir mesafeden seyretmekle yetinmek zorunda ve zaten yapılan da bu.