ÇINAR AĞACININ GÖLGESİNDEYİM
Zamana akıtılan hüzünlerimi düşündükçe yalnızlığa takılan günlerimi hatırlarım ve sanki yaşanmış acılarımın sonu gelecekmiş gibi yazmaya başlarım, ama yorgun ve yaşlı gözlerle .
Tam da o an geçmiş zamanlarda dolaşır onca yaşanmış acıların arasında dimdik durmuş bir babanın gölgesinde seyre dalarım. Artık ne zaman o gölgenin yalnızlığıyla dostluk etsem yaşadıklarım gelir aklıma. Bazen babamın yanında oturur uzakları izleyen gözlerine bakardım. İnsana huzurveren bir bakışı vardı. Sanki o kapkara gözleri gökyüzünü anımsatan bir özgürlük sembolüydü. Bakınca sana, o sıcaklığı yüreğinin derinliklerinde hissederdin. Çünkü sımsıcak bir yüreği yansıtan gözlerle bakıyordu hem sana hem de hayata.
Ebediyete göçmeden birkaç gün önceydi. Hep deriz ya insan ölümün soğukluğunu çok daha önceden hisseder. Evet sanki babam uzaklardan gelen o soğukluğu hissetmişti. Dalgındı. Vedalaşır gibiydi. Sanki hoşçakal dercesine bakıyordu bana. Usulca daha da yanına yaklaştım ve yüzüne baktım. Yüzünde duran hüzne, bir ömrü dile getiren derin çizgilere baktım ve gözlerinin içine bakarak uzaklara daldım.
İnsanın anlatmak istedikleri neden bu kadar çok yansır gözlere? Gerçekten de kalbin aynası mıdır gözler? Öyle değilse neden bu kadar çok şeyi anlatıyor gözler. Aslında anlatmak istediklerinin bir kısmını anlamıştım, ama daha fazla üzülmesin diye sadece susmuştum. Şimdi hangi acıyı tatsam o günler gelir aklıma ve zifiri karanlıkları yırtan yıldızları görürüm ve mavileri yırta yırta göğün zirvesinde arşa değen o yüreği düşlerim Yani göz bebekleriyle yüreklere masumiyeti damlatıp taze düşler filizleyen ve hakikate sıkı sıkıya bağlı her yüreğe beyaz türküler söyleyen mavi yürekli, mor gülüşlü babamı düşünürüm ve bütün koparılmışlıklara, yitirilmişliklere ve yok edişlere meydan okurcasına yeniden tutunurum hayata.
Biliyorum babam, hiçbir kaygı taşımadan gök yüzüne doğru yol aldın, çünkü semaları andıran gözlerinin renginde boğmuştun sen ölümü. Belki de bu yüzden sen gidince mavi bir sızı kaldı yüreğimde. Gök mavi, yer mavi her şey maviye vurdu. Zaten hep maviyle bilinirdin ya! Yüreğin hep maviye özlemdi ya! İşte şimdi semaların maviliğine kavuştun. Oysa sen bütün yüreğinle kucaklamıştın yaşamı. Bu yaşamın her bir zerresi için sonuna kadar açmıştın yüreğinin kapılarını. Biliyor musun babam, umuda karışmış bir hüzünle hani olmasaydı, hiç yaşanmasaydı dediğimiz anlarımız olur ya, ya da hep keşke deyip derinlere daldığımız anlar vardır ya, işte seni uğurladığımız gün böylesi keşkeleri yaşıyordum ben ve içim kan ağlıyor yüreğim sıkışıyordu.
Şimdi ben, amansız iç çekişler, soğuk düşler ve kanayan bir yüreğin çaresizliğinde sadece yaşama tutunuyorum. Çünkü alışılmamış acılar, anlatılamayan yalnızlıklarım var benim. O yüzden de sadece kaybolmamanın kıyısında yürüyorum. Yani yokluğunun çaresizliğinde amaçsız, ya da sadece günleri geçirmenin tuhaflığını yaşıyorum. Oysa her acının ardında yeni bir başlangıç olur. Ama şimdi avuçlarımda yitirilmeye az kalmış bir ömrün dışında hiçbir şey kalmadı.
Canım babam, aslında anlatmak istediklerimi tam olarak anlatamasam da bir zaman diliminde en ince ayrıntısına kadar anlatacağım her şeyi. Sana sözüm olsun! M.K