Kentler sadece beton yığınlarından, geniş bulvarlardan ya da şık kaldırımlardan ibaret değildir. Bir şehri şehir yapan; sokaklarında biriken anılar, caddelerinde yankılanan geçmişin sesleri ve mahallelerinde yaşatılan ortak hafızadır. Bu belleğin taşıyıcı sütunlarından biri de cadde ve sokak isimleridir. Bu isimler, yalnızca yön tarif etmek için kullanılan tabelalar değil; bir kentin tarihini, kültürünü, ruhunu ve kimliğini yansıtan simgelerdir.
Ne var ki, son yıllarda ilçemizde birçok sokak ve cadde isimlerinin değiştirilmesi, toplum belleğinde ciddi tahribatlara yol açmaktadır. Oysa şehir hafızası, zamanla oluşur; sokak isimleri ise bu hafızanın dilidir. Bugün hâlâ adını koruyan “Meryemana Caddesi”, bunun çarpıcı bir örneğidir. 1960’lardan bu yana aynı adla anılan bu cadde, halkın belleğinde kök salmış, aidiyet duygusunun ve ortak kültürün bir göstergesi hâline gelmiştir. Hiçbir siyasi baskı ya da idari tasarruf, bu ismin halk nazarındaki değerini silememiştir.
Ancak aynı direnci gösteremeyen pek çok sokak ve cadde vardır. Örneğin bir zamanların “Çarşı Caddesi”, bir dizi müdahaleden sonra “İnegöl Caddesi” olarak anılmaya başlandı. Bu değişiklikler ne kamusal bir yatırımın sonucu, ne de toplumsal bir talebin karşılığıydı. Aksine, siyasi yakınlıklar, bürokratik nüfuzlar ve kişisel ilişkilerle şekillenmiştir. Oysa şehirde gerçekten eğitim, sağlık veya sosyal alanda hizmet sunmuş kişilerin isimleri bu alanlara verilse, toplumda karşılık bulurdu. Ne yazık ki bu tür değişiklikler çoğu zaman halkın görüşü alınmadan, tepeden inme kararlarla uygulanmakta, kentliler ise yaşadığı sokağın adını dahi bilmez hâle gelmektedir.
Bu karmaşa sadece yön bulma güçlüğü yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda kentsel aidiyet duygusunu da aşındırıyor. Bir sokağın, bir mahallenin, bir parkın adı; orada yaşayanların geçmişle bağ kurmasına, çocukluk anılarına tutunmasına, şehirle duygusal bir ilişki kurmasına imkân tanır. Ancak kişisel övgü alanına çevrilen kamusal mekânlar, toplumda yabancılaşma yaratır. Sokak tabelaları sürekli değiştikçe, kent kendi kimliğini yitirir.
Bu nedenle, şehir isimlendirmelerinde ölçüt kişisel ilişkiler değil, toplumsal değerler olmalıdır. Bir kişinin adı yaşatılmak isteniyorsa, bu bilimsel bir kurum, bir eğitim yapısı ya da kültürel bir tesis aracılığıyla yapılmalıdır. Parklar, yollar, mahalleler; bireylerin değil toplumun ortak mirasıdır.
Kent yönetimlerinin yapması gereken, geçmişi silmek değil; geçmişin izlerini koruyarak geleceğe taşımaktır. Tarihî sokak ve mahalle isimleri, sadece eski zamanlara değil, o bölgenin kültürel dokusuna, sosyal dinamiklerine ve toplumsal hafızasına ayna tutar. Bu nedenle bu isimlerin iadesi ya da korunması; sadece tabelaları değil, şehirlere ruhunu da geri kazandıracaktır.
Unutulmamalıdır ki; bir şehrin kimliği, ezberleyemediğimiz “yeni” cadde ve sokak adlarında değil, her bir harfinde geçmişin izlerini taşıyan “eski” isimlerdedir. Bu yüzden sokak ve cadde adları üzerinden yapılacak her müdahale; yalnızca adres sistemini değil, toplumun kendisini de etkiler. Kararlar alınırken şeffaf olunmalı, halkın görüşü alınmalı, yerel tarih ve kültürel değerler gözetilmelidir.
Çünkü caddeler sadece asfalt değil; aynı zamanda bellektir. Ve bu belleği korumak, hepimizin ortak sorumluluğudur.