Cezaevinde birlikte yattığımız ilginç kişiler arasında, 75-80 yaşlarında bir köylü vardı. Örgüt militanı olmak suçundan yargılanıyordu. Oldukça hoşsohbet, sevimli ve dindar bir insandı. Sayımlarda yan yana duruyorduk. Bazen bir saate yakın hazır olda sayım yapılması için bekletilirdik. Bu arada alçak sesle sohbet etmeye çalışırdık. Bir gün bana: "Velle Yelmez Beg, sen çoh eyi adamsin, merhemetli adamsin. Yalniz bı kusurin var. Ne yazığ nemaz kılmıyorsun." Dedi ve cennetten, cehennemden, kıldan ince kılıçtan keskin olan Sırat Köprüsü'nden bahsetti. Nazma kılıp, oruç tutmadığım için bu köprüden geçip cennete gidemeyeceğimi anlatıp duruyordu. Bende ona bir gün, "Yahu, Apo ben niye deli niyim ki, Allah'ın kıldan ince kılıçtan keskin köprüsünden geçeyim. Biliyorsun ben mühendisim oraya yeterli miktarda kum, demir, çimento götürür geniş bir köprü yaparım. Tüm Müslümanlar olarak elimizi, kolumuzu sallayarak karşıya geçeriz." Deyince, kahkahalarla gülmeye başladı. O günden sonra, sayımlarda beklerken, "Helen baban rahmet, söylesene ne yapacaktın." Deyip aynı sözleri bana tekrarlatırdı. Her seferinde de yeni duymuş gibi içten gülerdi.
İçimizde yine yaşlı bir yaşlı Yezidi Kürt vardı. O da hoş ve sempatik bir ihtiyardı. Onunla bir gün din ve Yezidiler üzerine konuşuyorduk. Ağzımdan şeytan kelimesi çıktı. Her Yezidi gibi o da, bu lafımdan rahatsız oldu. Bana, "Bak sen okumuş, hem de devrimci bir Kürt'sün. Müdür de olmuşsun. Ama atalarının dinine saygı göstermiyorsun. Bu sana yakışır mı?" diyerek beni utandırmıştı. Peşinden benim Yezidilikle ilgili bilgimi öğrenmek için, sorular sormaya başladı. "Sen Meleki Tavus'un ne olduğunu biliyor musun? Ya Allah'ın onu ne için cennetten kovduğunu biliyor musun?" deyince sorularını cevapladım.
"Meleki Tavus, cennetteki en büyük melekti. Her melek gibi o da nurdan yaratılmıştı. Allah çamurdan bir adam yarattı. Tüm melekleri yanına çağırıp, bu adama secde etmelerini emretti. Bütün melekler Adem'e secde ettiler ama Meleki Tavus bunu reddetti. Allah sebebini sorduğunda da, 'Ya Rab, ben nurdan yaratılmışım. Adem ise çamurdan. Nurdan yaratılanın çamurdan yaratılana secde etmesini doğru bulmuyorum' diye cevap verince, Allah da onu cennetinden kovdu." Bu cevabımdan sonra ihtiyar Yezidi sorularına devam etti: "Peki sence Meleki Tavus'un yaptığı doğru mu, yanlış mı?" Ben de, 'Doğrudur.' Deyince, o konuşmasını sürdürdü. "Elbette ki doğru. Bak Meleki Tavus ile bizim yaptığımız ne kadarda birbirine benziyor. O yanlış bir şey öneren Allah'a karşı çıktı. Bizde Kenan Evren' karşı çıkıyoruz. Evren bize diyor ki 'Siz Kürt değil Türk'sünüz.' Bizde diyoruz ki, 'Hayır. Biz Kürt'üz.' İşte bu yüzden bizi hapse attılar. Diğer yağcı melekler gibi, biz Türk'üz diyenler ise şimdi dışarıda gezip keyiflerine bakıyorlar." Yaşlı Yezidi'nin kendince kurduğu mantık beni epey güldürmüştü. Böylesi bir düşünceyle kendini rahatlattığı gibi, beni de bulunduğumuz koşullarda rahatlatmak istiyordu. İhtiyar Yezidi'nin bu söylediklerini anımsadıkça hala gülümserim.
Cezaevinde anlatılan hikâyelerin bir bölümü de politikti. Onlardan da birkaç örnek vermek istiyorum.
Ağrı'da bir seçim sandığı kuyruğundaki bir adam, paravanın arkasında oyunu kullandıktan sonra, Türkçe bilmeyen karısı içeriye girmiş. Ama kadın oyunu kullanıp bir türlü dışarıya çıkmamış. Sandık başındaki memurların ikazları para etmemiş. En sonunda kocası kadına Kürtçe seslenmek zorunda kalmış: "Fatê, mohrê lı bınê hespê xe û zû derkeve." (Fatma, mührü atın altına bas ve çabuk dışarıya çık.) Kadın cevap vermiş: "Ka lı vır dahesp tune ne." (Hani burada at yok.) Adam kızmış, "Keçê baş bınêre lı wırda şıklê hespeki he ye. Mohrê lı bınê hespê xê." (Kadın dikkatli bak. Orada bir at var. Mührü atın altına bas.) Kadın çeriden cevap vermiş, "Welle lı vır hesp tune ye, Ceni he ye." (Vallahi burada at yok, tay var.) Adam büyük kızgınlıkla, "Ez gora bavê tennım, bıla ceni be. Zu mohrê bınê ceniyê xê û zu derkeve." (Babanın mezarına başlatma. At olmasın tay olsun. Çabuk mührü tayın altına bas ve dışarı çık.)
Diyarbakırlı bir öğretmen anlatmıştı. Genel seçimde CHP'den aday olan bir Zaza, öğretmenlerin desteğini istemek için TÖB-DER'e gitmiş. Orada birlik ve beraberlik içinde için de olmak gerekliliğini şöyle anlatmış: "Ben-Der, Sen-Der, TÖB-DER, hep beraber."
Van'daki bir aday yaptıracağı işleri sıralarken dileyicilerine şöyle seslenmiş:
"Van Gölü'ne kuşlar çırtliyir (sıçıyor), kapak yaptıracağım. Yolarımız kort kort (çukur çukur) olmuş, asfalt yaptıracağım."
Beni en çok güldüren politik hikaye ise, Bitlis'in Hizan ilçesinin belediye başkanıyla ilgili anlatılandır. 1950 yılında Hizan ilçesine Atatürkçü genç bir kaymakam atanmış. Bir gün kaymakam makam, belediye başkanı ile kasabanın ileri gelenlerini makamın çağırıp yaklaşan Cumhuriyet Bayramı'nın kutlamalarıyla ilgili bir program yapmasını istemiş. Belediye başkanı şimdiye kadar hiç böyle program yapmadıklarını, bu nedenle de bu konuda bilgilerinin olmadığını söyleyince, genç kaymakam onlara kızarak, bu yılki Cumhuriyet Bayramı'nın coşkulu bir şekilde kutlanması gerektiğini söylemiş.
Bu kutlamada Belediye Başkanı'nın da günün mana ve ehemmiyetini içeren bir konuşma yapmasını istemiş. Belediye Başkanının, "Aman kaymakam bey, kitle önünde konuşma yapamam, millete rezil olurum." Demesine rağmen, kaymakam önerisinde ısrarcı olmuş ve Başkan'a, "Sen hiç merak etme, ben sana konuşma metnini yazar veririm, sen de çıkar bunu okursun." Demiş.
Cumhuriyet Bayramı sabahı kaymakam emriyle kasabalardaki jandarmalar, öğrenciler ve halk
Kasaba meydanına toplanmış. Sebze kasalarından hazırlanan bir kürsü de meydanın orta yerine konmuş. Kaymakam, Belediye Başkanı'na hazırladığı metni vermiş ve Başkan'a kolaylık olsun diye, metni okurken yapacağı hareket ve mimikleri de parantez için de belirtmiş. Nihayet Belediye Başkanı kürsüye çıkıp, elindeki metni tüm kalabalığa yazıldığı okumaya başlamış.
"Muhterem kaymakamım, (talebelere dönere) yavrularım, (askerlere dönerek) kahraman Mehmetçik, Cumhuriyet Bayram'ınız kutlu olsun. (Burada sesini yükselt ve parmağını ileri doğru salla.) Muhterem Hizanlılar Cumhuriyet'e sahip çıkın. (Burada yumruğunu kürsüye vur.) Vatanımıza giren düşmanın başını ezdik. (Burada biraz nefes al, bekle.) Artık Cumhuriyet sayesinde hür bir milletiz. (Yeniden talebelere dön.) Yavrularım, bu memleketi yarın sizler idare edeceksiniz. (Askerlere dön ve yüksek sesle bağır.) Kahraman askerler, vatan sana minnettardır." Bu nutuk yüzünden Belediye Başkanı Kasaba'nın diline düşmüş.
DEVAMI HAFTAYA...