SON DAKİKA

Top (yaşamda çelişkiler

27 Ağustos, 2011 08:43 Güncelleme: 27 Ağustos, 2011 08:43 Top (yaşamda çelişkiler

Henüz 11 yaşında bir çocuk olarak, tüm ağır işleri yapmak hiç de kolay değildi.

Henüz 11 yaşında bir çocuk olarak, tüm ağır işleri yapmak hiç de kolay değildi. Dışarıda oyun oynayan akranlarıma hep gıptayla bakardım. Ama bunu hiçbir zaman babama söylemedim. Görevimi sorumluluk anlayışı içinde yapmaya çalıştım.
Çocukluğumun geçtiği dönemlerde, televizyon henüz icat edilmemişti. Devletin radyosunda futbol maçları naklen verilmiyordu. Dolayısıyla Fenerbahçeli  Galatasaraylı veya Beşiktaşlı olmamızda söz konusu değildi. Kimden gördük, kimden öğrendik bilmiyorum ama, bizlerde futbol oynamayı öğrenmiştik. Keçe ve çağutları top gibi yapar, etrafını iple bağlayıp futbol oynardık. Birkaç tekmeden sonra top dağılırdı. Etrafa dağılan çaput parçalarını toplar, iple tekrar bağlar, yeniden oynamaya başlardık. Bir gün kazamızın hâkiminin oğlu, elinde ilk kez gördüğümüz lastik bir topla yanımıza geldi. Topu yere vurup zıplatıyordu. Bu zıplayan topu hayranlıkla seyretmeye başladık. Tüm kasabalılar elinde top olan bu çocuğun babasından çok korkarlardı. Bu adam kasabanın çarşısında yürüdüğünde tüm esnaf ayağa kalkar önünü ilikler ve şapkasını çıkarıp hazır ola geçerdi. Ama biz çocukların ilişkisi böyle değildi. Bu çocuklar korkmak bir yana ona değer vermez, aramıza bile almazdık. Çünkü o, bizden olmayan bir yabancıydı. Ancak, durum şimdi çok farklıydı. Elinde bizi kendisine çeken bir top vardı.

Bize top oynamayı teklif edince, hemen çevresine toplandık. Çocuk “kendi takımımı ben seçerim.” deyince itiraz etmedik. İki takıma ayrılıp sahadaki yerlerimizi aldık. Çocuğun bu sefer benimde içinde yer aldığım kendi takımına dönüp “takım kaptanı benim” demesine ve kimin hangi mevkiide oynayacağına karar vermesine de itiraz etmedik. Nihayet maç başladı. Karşı takımın kalesine atılan şut az farkla auta çıktı. Ama takım kaptanımız “bu goldür” diye diretti. Yine kimse itiraz etmedi. Birkaç dakika sonra bizim kaleye atılan bir golüde geçersiz saydı. Uzatmayalım, korner mi, aut mu herşeye o karar veriyordu. En sonunda arkadaşlarımızdan birisi çocuğa karşı çıktı. Çocuk “o zaman ben oynamıyorum.” diyerek topu alıp gitti.

Bu olaydan sonra uzun yıllar top sahibi olan çocuklar hep takım kaptanı oldular. Oyunla ilgili her kararı onlar verir, bizlerde bunu kabullenirdik. Çünkü oynamak için bir topa ihtiyacımız vardı. Çocuk dünyamızda ırk, sınıf, dil, din ve kültür gibi bir ayrım yoktu. Ama top sahibi olan ve olmayan çocuk biçiminde bir ayrım vardı.

Eee büyüklerin dünyasında da bu böyle değil mi? Hangi parti iktidar, hangi parti muhalefet olacak? Hangi kitap okunacak? Hangi düşünce sistemi iyidir veya kötüdür. Meclis ve üniversiteye türbanlı m, yoksa türbansız mı girilecek? Kürt var mı, yok mu? Tüm bu toplumsal sorunlara da top sahibi büyükler karar vermiyor mu?

Kaynak: Yılmaz Çamlıbel'in kervan yürüyor kitabından…

Yorum Ekle