SON DAKİKA

Solcuysan said-i nursi

27 Ağustos, 2011 08:37 Güncelleme: 27 Ağustos, 2011 08:37 Solcuysan said-i nursi

12 mart günlerinden bir gün   Eşim, evimizin polis tarafından basıldığını, birçok kitabımın alınıp götürüldüğünü, polislerin Emniyet Müdürlüğüne gelmemi istediklerini söyleyince, doğrusu çok korktum.
Üstümü değiştirmeden emniyet müdürlüğüne gittim. Müdürün odasına alındım. Evden alınan kitaplarım Emniyet Müdürlüğü'nün masası üzerindeydi. Kitaplar üç grup halinde üst üste konulmuştu. İfademi bizzat Emniyet Müdürü aldı.
-Bu kitapların hepsi senin mi?

-Evet, efendim, hepsi benimdir.

-Yani bu İncil, Tevrat ve Kuranı Kerim de senin mi?

-Evet, efendim üçü de benimdir.

-Bunların hepsini okudun mu?

-Evet, hepsini okudum.

-Ulan, sen ne biçim adamsın? Yahudi misin, Hıristiyan mısın, yoksa Müslüman mısın?

-Efendim insan Kuran okuyunca Müslüman, İncil okuyunca Hıristiyan, Tevrat okuyunca Yahudi olmaz ki.

-O zaman sen bunları ne için okuyorsun?

-İçinde ne yazıyor onu öğrenmek için okuyorum. Dinlerle ilgili bilgi sahibi olmak için okuyorum.

-Ulan merak edecek başka bir şey bulamadın mı?

-???

-Neden bu kadar kitap alıyorsun? Maaşını hep kitaba mı veriyorsun?

-Kitap okumasını seviyorum.

-Siyasi görüşün ne.

-Sol görüşlü bir insanım.

-Ne kadar sol, nereye kadar solcusun?

-Efendim ben Türkiye işçi partisinin görüşlerini benimsiyorum.

-İyi bok yiyorsun. (Eline iki kitabı alarak devam etti.) "Senin ne bok olduğun belli değil. 'Solcuyum' diyorsun (Elimdeki kitapları sallayarak), okuduğun kitaplara bak. Solcuysan Said-i Nursi'nin kitapları sende ne geziyor ha, ne geziyor?

-Affedersiniz o kitaplara bakabilirliyim acaba? (Kitaplara bakınca bunların meşhur Fars şairi Şeyh Sadi-i Şirazi'nin Gülüstan ve Bostan isimli kitapları olduğunu görünce gülmemek için kendimi zor tuttum.) Efendin bu kitaplar Said-i Nursi'nin değil. Bunlar Şirazlı Fars şairi Şeyh Sadi'nindir, deyince müdür kızarak:

-"Ulan sen kimi kandırıyorsun. Bunlar devletimizin aleyhine propaganda yapan, devletimizi yıkmak isteyen tereslerin yazdığı kitaplardır.

-Efendim kitapların üstüne bakın. Bunlar Milli Eğitim Bakanlığının yayınlarıdır. Türkiye'nin MEB, hiç devlet aleyhine propaganda yapan kitap basar mı?” Demem üzerine, müdür kitapların üstündeki 'Milli Eğitim Bakanlığı yayınıdır.' Yazısını okuyunca çok bozuldu. Büyük bir kızgınlıkla, parmağını bana doğru sallayarak:

-Ulan, sen bana şimdi cahil mi diyorsun?  Ben senin gibi aydın geçinen yüz adamı göt cebimden çıkarırım ukala dümbeleği.

Emniyet Müdürü, içine düştüğü kötü durumdan bir an önce kurtulmak için sorgulamaya son verdi. İfademi bana imzalattı ve: "Seni mahkemeye sevk edeceğiz yasak olmayan kitaplarını oradan alırsın eğer sana kefil olacak bir saygın insan bulursan seni serbest bırakırım."dedi.

Afyon'a tayin olduğum da, kayınpederim bana Afyon eşrafından birinin ismini vermişti. Bu adam vaktiyle Afyon'un Dazkırı kasabasında eşkıyalık yapmış ve DP il başkanlığı döneminde, iktidarın sağladığı olanaklarla fabrikatör olmuş biriydi. Yiğit, kabadayı ve mert bir kişiliği vardı. Afyon'da herkesin çekindiği ve saygı duyduğu bir insandı. Afyon'a gelir gelmez gidip kayınpederimin selamını söyleyip, kendisiyle tanıştım. Kayınpederime duyduğu sevgi gereği, çocuklarına benimle ilgilenmeleri için emir vermişti. Çocukları kumar, içki, kadın seven insanlardı. Onlar zaman zaman beni yemeğe, eğlenmeye, ava çıkmaya davet ederlerdi. 
Muhitlerine girmeyi istemediğim için, davetlerine hep geri çevirirdim. Onlarda bu yüzden beni, namazında, niyazında bir insan diye algılamışlardı. Emniyet Müdürü'nün bir kefil istemesi üzerine ben kişinin adını verdim. Müdür bu kişinin adını duyunca adeta şoke oldu. Komünist diye yakalanan birisi, Afyon'un en zengin ve saygın insanını kefil gösteriyordum. Bu şok sonucunda bana yukarıdan bakan, "Ulan" diye hitap eden adam gitmiş, yerine karşısındaki insanlara saygılı olmaya özen gösteren kibar bir insan gelmişti. Müdür ellerini ovuşturarak:

"Kardeşim ne diye böyle tehlikeli işlerle uğraşıyorsun? Yasak kitap okuyorsun? Ye, iç, gez, keyfine bak." (Masasının alt gözünden çıkardığı bir şarap şişesini göstererek) "Bak şarabımı içer keyfime bakarım. Sende öyle yap…"dedi.

"Müdür bey, bakın siz şarap içerek mutlu oluyorsunuz. Bende kitap okuyarak mutlu oluyorum. Doğru olan bir birimizin zevklerine saygı göstermektir." Daha sonra Müdür bir bekçiyi şehir kulübüne yolladı. Bir müddet sonra, adını verdim adamın en küçük oğlu geldi. Beni orda görünce çok şaşırdı. Emniyet Müdürüne dönerek: "Yahu bula bula namazında, niyazında olan bu adamı mı buldunuz? Allah aşkına ne yaptığınızdan haberiniz var mı?” Diye çıkışmaya başladı.   Müdürü, o adam karşısındaki ezik halini anlatamam. Azarlanmış bir çocuk gibiydi. Başımdan geçen bu olay, bürokrasinin kimlerin hizmetinde olduğu somut olarak ortaya koyuyordu.
Kaynak:Yılmaz Çamlıbel’in kervan yürüyor kitabından...

Yorum Ekle