Prof. Dr. Mehmet Salih GECİT
(Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi)
msgecit @agri.edu.tr
Bayezid Sancağının coğrafi, idarî ve konjoktürel konumu, oranın bir ilim merkezi olmasını gerektirmektedir. Ancak Ahmed-i Xânî öncesi ilim ve fikir hayatı konusunda bir araştırma yapıldığında gerek konuyla ilgili yazılı kaynaklarda, gerekse de Bayezid bölgesi ve etrafında Şeyh Ahmed-i Xânî’den önceki alimlerle ilgili herhangi bir malumata rastlanılmamaktadır. Örneğin Şeyh Ahmed-i Xânî’nin, eğitimini aldığı yerler ve medreseler hakkında çeşitli iddialar, hatta spekülasyonlar söz konusu edilmekle birlikte onun ders aldığı üstatları, ders verdiği talebeler konusunda geniş bir malumat bulunmamaktadır. (Can Dost, ed-Durru’s-Semîn fî Şerhi Mem u Zîn, Dâru Sipirez, Duhok, 2006, s. 13-15). Bunun sebepleri araştırıldığında şu ihtimaller göze çarpmaktadır:
İşte bu ve benzeri sebeplerden dolayı Ahmed-i Xânî öncesi ilim ve fikir hayatı ile ilgili olarak kaynaklarımızda yeterli ve doyurucu bilgiler bulunmamaktadır. Son yıllarda Şeyh Ahmed-i Xânî ile ilgili yazılan eserlerin birbirinden nakille aktardıkları, ancak bilimsel kanıtlama açısından kesin olmayan ve tahminlere dayanan bilgilere göre bölgede bir takım ilim merkezlerinin ve medreselerin ilmi faaliyetlerde bulunduğu mülahaza edilmekte, Ahmed-i Xânî hazretlerinin sahip olduğu geniş ve engin ilim kapasitesinin bölgede büyük ilmi merkezlerin bulunduğundan, bu bağlamda Ahmed-i Xânî’nin eğitimini aldığı ilim merkezleri olarak Bayazıt, Cizre, Ahlat, Bitlis, Urfa, İran, Mısır ve Suriye’deki bazı medreselerden bahsedilmektedir. (Can Dost, a.g.e., s. 14). Bu tür bilgilerin temelde dayandığı yazılı kaynak olarak da Rahmetli Abdullah Varlı’nın Ahmed-i Xânî ile ilgili yazdığı iki büyük ciltten müteşekkil eseri gösterilmektedir ki, bu eserdeki bazı iddiaların ve malumatların bilimsel açıdan sorunlu olduğunu, kaynak yetersizliğinden dolayı tamamen ispatlanmamış şifahî veya yazılı bilgilere dayandığını, bu konuda araştırma yapan bazılarının yeterli derecede analitik ve kritik bir düşünme tarzıyla hareket etmeyip tetkik ve dikkatte yetersiz kaldıklarını, dolayısıyla bazı konularda mütesahil davrandıklarını, objektif hassasiyeti yeterince taşımadıklarını da bilimsel gerçeklik adına belirtmek gerekmektedir. Bu konuda bize ışık saçan en güvenilir ve doğru bilgiyi de yine Şeyh Ahmed-i Xânî’nin kendi eserlerinden öğrenmekteyiz.
Ahmed-i Xânî’nin bildirdiğine göre yaşadığı dönemdeki ilmî faaliyetler hakkında birkaç ipucu elde etmekteyiz. Aşağıda Xânî’nin şiirlerinde zamanın ilim ve fikir hayatı ile ilgili birkaç hususu tesbit etmeye çalışacağız.
Bu konuda Xânî şöyle der:
Xânî, Kemalsiz bir kemaldan dolayı
Kemâl meydanını hâlî buldu.
Yani kabiliyetten ve bilginlikten değil,
Belki taassup ve aşiret duygusundan
Hasılı, çaresiz de olsa bir inattan
Mutada hilaf olarak bu bid’atı işledi.
Duruyu bir yana bırakıp içti tortuyu
Kürt dilinin incilerini dürdü.
Nizam ve intizama getirdi Kürtçeyi
Cefa çekti avam kesimi için.
Tâ ki diğer milletler demesin Kürtler,
Marifetsiz, asılsız, temelsizdirler.
İşte bu beyitlerde Xânî, yaşadığı zamanın ilim ve fikir hayatında Kürtçe konusunda bir eksikliğin bulunduğunu, kemal diye vasıflanacak ileri derecedeki ilmi faaliyetlerin sürdürüldüğü kemal meydanının Kürt dili ve edebiyatı açısından “xalî” yani eksik ve fakir olduğunu, bu alanda bir boşluk ve eksiklik bulunduğunu, bu boşluğun ve eksikliğin telafi edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Demesinler ki, her milletin kitapları vardır,
Sadece Kürtler hesapsızdır.
Hem nazar ehli demesin ki: Kürtler,
Aşkı edinmediler kendilerine amaç.
Hiçbiri ne taliptir ne de matlub
Tümü ne muhibdirler, ne de mahbub.
Bu beyitlerde de civar ülke halklarının kendi dilleriyle edebiyat, felsefe, sanat ve aşk da dahil olmak üzere ilmî eserler yazdıkları, ancak Kürtlerin bu türden eserlerinin bulunmadığı belirtilmektedir. Bu da Ahmed-i Xânî öncesi ilim ve fikir hayatının bir diğer yönünü açığa çıkarmaktadır.
Xânî hazretlerinin de ifade ettiği gibi kendisinden önceki edebiyat ve ilim meydanlarında Kürtçe yerine Arapça, Farsça ve Osmanlıca kullanılırdı. O dönemin ilim disiplini ise bölgemizin tüm ilim disiplinlerinin dayandığı Nizamiyye Medreselerinin ilmi program ve usulüne göre işlenmekteydi. Medrese ve ulema açısından bakıldığında ise, elimizdeki kaynaklar, Şeyh Ahmed-i Xânî öncesi ilim ve fikir hayatı konusunda henüz tekamüle uğramadığından dolayı bu konuda biraz daha sabretmek durumundayız. Gelecek yazımızda bu konuda bazı bilgi ve belgelere dayanarak Şeyh Ahmed-î Xânî öncesi ilmî durumu aydınlatacak bazı değerlendirmelerde bulunup, bir takım çıkarsamalar yapacağız. Halihazırda konuyu tam net bir şekilde anlayıp anlatmamıza imkân veren yeterli sayıda kaynak bulunmamakla birlikte, her şeye rağmen ümidimiz, araştırmacıların bir an önce bize yeterli bilgiler vermesi, kayıp hazine dediğimiz temel kaynakları gün yüzüne çıkarma fırsatını yakalamasıdır. Bu vesileyle siz okuyucularımıza teşekkür ediyor, bilgi ve samimiyetle süslenmiş günler geçirmenizi temenni ediyorum.